top of page

Çocuğumuzun öfke patlamalarıyla nasıl baş ederiz?

  • Yazarın fotoğrafı: Gozde Nur Sahin
    Gozde Nur Sahin
  • 7 Oca 2019
  • 3 dakikada okunur

Ebeveynlerin çocuklarıyla ilişki kurmak için genellikle özel bir yönteme ihtiyaçları vardır. Peki, bu özel yöntemi öğrenmeye ve çocuklarımızla iletişimimizi geliştirmeye nereden başlayabiliriz? Nasıl tepki verdiğimizi gözden geçirerek...


Öfke buzdağı gibidir. Suyun altında öfkenin kökenini oluşturan onlarca farklı duygu olabilir. Ebeveynler olarak bizim görevimiz çocuklarımızın yaşadıkları öfke duygusunun temelindeki diğer duyguları anlamalarını sağlamaktır. Bunu yapabilmek için de önce bizim o duyguları anlamamız gerekmektedir.


Çocuklar kelimeleri tanır. Ebeveynlerinin, misafirlerle ve yabancılarla konuşurken kullandıkları dili duyar. Bu dil duyguları koruyan fakat davranışları eleştirmeyen bir dildir. Ünlü psikolog Dr. Haim G. Ginott, Anne Baba Çocuk Arasında adlı kitabında, “Ebeveynlerin misafirlerine olduğu gibi çocuklarına da karşılık vermeyi öğrenmeleri gerekir” diyor. Telefonunu evimizde unutan bir misafire ne deriz? Hemen peşinden koşar; “Neyin var? Ne zaman bize gelsen bir şeyleri unutuyorsun. Niçin kardeşin gibi olmuyorsun? Kardeşin ziyarete geldiğinde nasıl davranacağını bilir. Kırk dört yaşındasın! Hiç öğrenemeyecek misin? Ben senin arkanı toplayan bir köle değilim. Eminim eğer bedenine yapışık değilse bir gün kafanı da unutacaksın bir yerde!” der miyiz? Misafire söylenilen şey bu değildir. Dağınık kafalı sıfatını eklemeden “Ahmet, telefonun burada unutmuşsun.” deriz. Dr. Haim G. Ginott “Çocuklarla kendi kuralları ve anlam dünyalarıyla yaklaşabilmek, onlarla bu şekilde konuşabilmek bir sanattır” der ve ekler “Çoğu ebeveyn çocuklarının şikâyetlerinin saçmalığını, algılarının yanlışlığını onlara kanıtlamaya çalışmanın hiçbir fayda sağlamayacağını farkında değillerdir. Böyle yapmak sadece tartışmalara ve öfkeli duygulara neden olur.”


On yaşındaki Eda bir gün okuldan eve çok üzgün gelir:

Eda: Biliyorum hayal kırıklığına uğrayacaksın ama sınavdan 70 aldım. 90 almamın senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum.

Anne: Ama aslında hiç önemsemiyorum. Bu senin sorunun... Hayal kırıklığına uğramadım. 70 de iyi bir not sayılır. Sen kendine bu notu yakıştırıyorsan benim sana diyecek bir şeyim yok.

Eda: O zaman düşük not aldığım zaman neden bana bağırıyorsun?

Anne: Ne zaman sana bağırdım. Sen tembellik yaptın, hayal kırıklığına uğradın ve şimdi de beni suçluyorsun.

Eda ağlamaya başlar ve koşarak odasına gider. Annesi, Eda’nın hayal kırıklığını kabul etmek yerine, annesini suçladığını, bunu ona anlatmanın ve onunla tartışmanın da kendisini daha iyi hissetmesini sağlamayacağını anladı. Annesi Eda’nın düşüncesini “aldığın notların benim için önemli olmamasını istiyorsun, senin için iyi notun ne olduğuna kendin karar vermek ve seni her durumda seveceğimden emin olmak istiyorsun diyerek kabul etseydi daha iyi olacaktı.

Çocuklar genellikle ebeveynleriyle karşılıklı konuşmayı reddederler. Kendilerine vaaz verildiğinde, öğüt verildiğinde ya da eleştirildiklerinde daha fazla öfkelenirler. Bazıları bunu o an davranışlarıyla belli ederken bazıları da aradan zaman geçtikten sonra farklı bir davranışla “öç alma” şeklinde ortaya koyar. Ayrıca genellikle ebeveynlerin çok fazla konuştuklarını düşünürler. Sekiz yaşındaki Can, annesine “sana küçük bir soru sorduğumda neden bu kadar uzun cevap veriyorsun?” der. Can bunu arkadaşına şöyle anlatır: “Anneme hiçbir şey anlatmak istemem. Bir konuşmaya başlarsa oyun oynamaya zamanım kalmaz.”


Alışkın olduğumuz ve bu nedenle de biz kolay gelen gündelik dilimiz çocuklarla anlamlı ilişkiler kurmak için yeterli değildir. Kolay gibi görünse de bize yarattığı sorunları düşününce aslında en zahmetli yoldur. Bu nedenle öğüt ya da emir cümleleri yerine onların duygularını anladığımızı gösterecek ifadeler aslında daha ekonomiktir.


Çocuklar özellikle güçlü duygular içindeyken, öfke patlamaları yaşıyorken kimseyi dinleyemezler. Öğüt, teselli ya da yapıcı eleştiri kabul etmezler. Söylediğiniz her şeye “ama” ya da “hayır” kelimeleri ile başlayan cevaplar verirler. Onların o anda ihtiyacı olan şey içlerinden geçeni, ne hissettiklerini anlamanızdır. Üstelik başlarından geçen şeyi tam olarak anlatmaksızın onları anlamamızı isterler. Onların yüksek yerlerden torpilleri vardır ve bunu yapmak, zor olsa da ebeveynlerin görevidir.


Bir çocuk öğretmenim bana bağırdı dediğinde ondan daha fazla ayrıntı istememeliyiz. Ya da bunu hak edecek ne yaptın? Eğer öğretmenin sana bağırdıysa mutlaka bir şey yapmıştır. Ne yaptın? Ya da “Ben sorarım bunun nedenini, nasıl bağırırmış sana!” dememeliyiz. Hatta üzüldüm dememize de gerek yoktur. Çocuğun acısını öfkesini anlamamız ve anladığımızı göstermemiz yeterlidir.


8 yaşındaki Eray bir gün okuldan eve geldiğinde ben bir daha okula gitmeyeceğim dedi.

Anne: Çok üzgün görünüyorsun. Ne olduğunu paylaşmak ister misin?

Eray: Öğretmenim beni herkesin önünde azarladı. Ödevimi hiç beğenmediğini söyledi. Ben o ödev için çok çalışmıştım ama...

Anne: Evet o ödev için çok uğraştın bu yüzden de şimdi hayal kırıklığı yaşıyorsun. Öğretmeninin emeğini takdir etmemesi de seni çok öfkelendirmiş.

Annesi herhangi bir sorudan ya da yorumdan kaçındı. Oğluyla anlayış ve empati içerisinde ne onu ne de öğretmenini suçlamadan konuşmanın işe yarayacağını biliyordu.


Ebeveynlerin çocuklarıyla etkili iletişim kurabilmeleri için sevgi yeterli değildir. Sezgi de yeterli değildir. Ebeveynlerin “Ben çocuğuma nasıl davranıyorum? Öğüt, teselli, eleştiri ve kınamaya konuşma dilimde ne kadar yer veriyorum? Onun davranışları hakkında yorumlar yapmak yerine duygularını anladığımı ona ne kadar ifade ediyorum?” gibi soruları kendilerine sormaları etkili iletişim için önemli bir başlangıçtır.

 
 
 

Comments


bottom of page