
Neden Terapi?
Fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı bir hayat için kişinin öncelikle kendi travmalarının ve ebeveynlerinden aldığı travma miraslarının farkında olması gereklidir. Yaşadığımız travmalar hayatımızdaki sorunların temelini oluşturuyor. Sadece onların farkında olarak ve pozitif düşünerek etkilerinden kurtulmamız maalesef ki her zaman mümkün olmuyor. Travmalarımızın etkilierini, yani korkularımızı, fobilerimizi, başarısızlıklarımızı, takıntılarımızı, ilişki sorunlarımızı, kaygımızı ve çökkün duygu durumumuzu ve hatta kimi fiziksel sağlık sorunlarımızı güvenli bir terapi ilişkisi içerisinde iyileştirmek çoğu zaman en hızlı ve en etkili yöntem olarak biliniyor. Eğer siz de bu sorunlarla mücadele etmeye çalışıyorsanız, terapi almaya başlayarak sorunlarınıza daha etkili çözüm yolları bulabilirsiniz.
"Eğer En İyi için bir yol varsa, bu yol En Kötüye gidene bakmaktan geçer." Thomas Hardy
İlk seanstan ne beklemelisiniz?
Terapiye başlarken...
Daha önce terapi süreci içerisine girmemiş kişiler için terapi seası genellikle bir bilinmezdir. Terapiye başlamayı düşünenlerin çoğu bir yandan bunu sorunlarına çözüm bulmak için gerekli görürken; diğer bir yandan da ilk görüşmede neler olacağını ve terapi sürecinde nelerle karşılaşacağını bilmediği için terapiye başlamak ile ilgili endişe duyar. Terapist duygularımla ilgili bir sürü soru mu soracak? Korkularımla yüzleştirmeye mi çalışacak? Ya anlatamazsam kendimi! Çocukluğumdan konuşmak zorunda kalacak mıyım? Saçma şeyler anlatıp kendimi komik duruma düşürür müyüm?! Yaşadığım travmaların tüm detaylarını anlatmak istemezsem ne olacak? gibi onlarca soru zihinlerini meşgul eder ve bu endişeleri yatışmadığında genellikle terapi randevusu almayı ertelerler.
Gerçek şudur ki ilk görüşme ile ilgili farklı terapi ekollerinin farklı yaklaşımları bulunmaktadır. Ancak yine de hangi ekolden olursa olsun çoğu iyi terapistin ilk görüşme ile ilgili belli başlı öncelikleri vardır.
Bunlardan ilki belki de en önemlisi danışana ne olursa olsun yargılanmayacağını ve koşulsuz kabul edileceğini hissettirerek rahat ve güvende olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle ilk seans(lar) danışan ve sorunları hakkında bilgi edinmeye yönelik gibi görünse de öncelikli olarak güven ilişkisini oluşturmaya yöneliktir. Danışanlar anlatmak istediklerini, anlatmak istedikleri kadar anlatırlar ve terapistler buna saygı duymak zorundadırlar. İlk seansta danışanın yaşadığı sorunların doğası, danışanın hayatını ve günlük işlevselliğini ne oranda etkilediği ve danışanın terapiden beklentileri üzerine terapist çeşitli sorular sorabilir. Ancak bazen o an için danışanın ihtiyaçları sorunu ile ilgili bilgi vermekten farklı olabilir. Terapistin görevi danışanın o anki ihtiyacını görmek ve anlaşıldığını hissettirmektir.
İlk seans(lar) ayrıca danışanın geçmişi ile ilgili bilgi alındığı hatta bazen gerekli test ve değerlendirmelerin yapıldığı çalışmaları da içerebilir. Geçmiş ile ilgili bilgi verirken danışanlardan genellikle detaylı açıklamalar beklenmez. Bu nedenle, çocukluk dönemine dair yaşantıların tüm detaylarına girilmesi ilk seans(lar)da gerekli olmayabilir. Danışan hatırladığı ya da paylaşmak istediği kadarını paylaşabilir.
Bazı danışanlar için yaşadıkları sorunlar, duyguları ve düşünceleri hakkında konuşmak kolaydır. Fakat bazı danışanlar için de bu oldukça zordur. Terapistler danışanın hızına uygun şekilde giderek, çeşitli soruları ya da yansıtmalarıyla danışanın paylaşmasını kolaylaştırabilirler. Bazı danışanların güvenmek ve paylaşmak için daha fazla zamana ihtiyaçları vardır ve bu süreç bazen haftaları alabilir. Bu noktada da danışanlar terapistlerinin sorularıyla onları sık boğaz etmeyeceklerini bilmek isterler. İyi terapistler bunun bir süreç olduğunun farkındadır ve danışanın hızına saygı gösterir.
İlk seans(lar)dan danışanların bekleMEmesi gereken de bazı şeyler vardır. Örneğin; getirdikleri sorunun ilk seansın hemen ardından çözülmesini istemek gerçekçi olmayan bir beklentidir. Ya da ilk görüşmede anlatıp rahatlayacağım ve kurtulacağım gibi bir düşünce de benzer şekilde irrasyonel diyebiliriz. Evet, çoğu zaman anlatmak ve yargılanmadan dinlenmek rahatlama sağlar ve umutlandırır. Ancak iyileşmeye ya da değişime giden yol biraz daha uzun ve yorucu olabilir. Bu yolda danışanın da terapistin de eşit oranda sorumlulukları vardır. Her iki tarafında sorumluluklarını eksiksiz yerine getirdiği durumlarda terapi hedeflerine çok daha hızlı ulaşılırken, bazı durumlarda hedeflere ulaşmak daha çok zaman alabilir.
Terapi süreçleri ile ilgili bilgi almak isteyenler sayfamdaki Terapi nedir? ve Ne değildir? başlıklı yazıyı okuyabilir.
Terapi nedir? Ne değildir?
Terapi (Psikoterapi) kişiye zihninin nasıl çalıştığını ve neden öyle çalıştığını öğreten; etkisi bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış bir farkındalık ve iyileşme sürecidir.

Terapi, danışan ve terapist arasında kurulan profesyonel, güvenli ve koşulsuz ilişki ve terapötik yöntemler yoluyla danışanda farkındalık, gelişme ve iyileşmeyi hedefleyen bir süreçtir. Terapi kişiye sorunlarıyla baş etmede ihtiyaç duyduğu becerileri ve duygusal dayanıklılığı kazandırır. Açıkçası, onlarca hatta yüzlerce farklı terapi ekolü ve yaklaşımı olduğunu düşünürsek "Terapi nedir?" sorusuna yanıt verirken bu basit tanımlama oldukça yetersiz kalacaktır. Bu nedenle bazen "Terapi ne değildir?" sorusundan yola çıkmak tanımlamayı daha anlaşılır kılabilir.
Terapi profesyonel birinden akıl aldığınız; terapistin sizi yönlendirdiği, tüm sorularınıza cevap verdiği bir süreç değildir.
Terapi tek seansta sorunlarınıza çözüm bulabileceğiniz bir yöntem değildir.
Terapi terapistin danışanının sorunlarını çözdüğü, danışanın konuşmak dışında hiçbir şey yapmadığı bir süreç değildir.
Terapistin görevi her zaman danışanı rahatlatmak ve ona iyi hisettirecek, onu haklı çıkaracak şeyler söylemek değildir.
Terapist danışan adına ailesiyle ya da yakınlarıyla iletişim kuracak, davranışları ile ilgili mazeret öne sürecek birisi değildir.
Terapi terapistin sadece kafa salladığı, not tuttuğu ve pasif kaldığı bir süreç değildir.
Terapi, terapistin sağladığı kabul ve güven ortamı içerisinde danışanın kendi duygu, düşünce, davranış, ilişki ve sorun kalıplarını keşfetmesine yardımcı olduğu ve işlevsiz olan kalıpları yenileriyle değiştirmesi için farklı terapi tekniklerini kullanıldığı bir süreçtir. Terapistler danışanlardaki duygusal sorunlar ve sorunların ilişkili olduğu duygu, düşünce, davranış örüntüleri ve olası travmatik yaşantılar ille ilgili eğitim almışlardır. Dolayısıyla başkalarının danışanda göremeyeceği ve tanımlayamayacağı örüntüleri görebilir ve tanımlayabilirler.
Her terapi ekolü kendi içerisinde farklı yöntem ve teknikleri barındırır. Bazıları danışanın bugünkü düşünce ve davranış örüntülerini değiştirmeye odaklanırken, diğerleri geçmişle vurgu yaparak, geçmiş yaşantıları yeniden işlemeyi ve anlamlandırmayı hedefler. Bazı yaklaşımlarda ise, her iki odak noktası da benimsenir ve çeşitli tekniklerle süreç içerisinde ele alınır.
Terapi hizmetlerimde ağırlıklı olarak kullandığım yaklaşım ve yöntemler ile ilgili detaylı bilgi almak için PsikoBlog sayfasındaki Terapi Yaklaşımları ve Yöntemleri linkindeki makalelerden faydalanabilirsiniz.
Psikoterapi ile ilgili doğru bilinen yanlışlar
Mitler ve Gerçekler
Mit: Terapi sadece "çok ciddi" sorunları olan insanlar içindir.
Gerçek: Terapi sadece "çok ciddi" sorunları olan insanlar için değildir. Günlük işlevselliği oldukça yerinde olan ancak yine de terapi alan ve terapiden fayda gören insanlar da var. Çünkü; daha iyi bir hayat istemekte utanılacak bir şey yok.
Mit: Yakın arkadaşlarıyla sorunları hakkında konuşabilen insanların terapiye gitmesine gerek yoktur.
Gerçek: Bazı insanlar sorunları hakkında yakın arkadaşlarıyla konuşabilmelerine rağmen terapiye ihtiyaç duyabilirler. Arkadaşlar ve aile gibi sosyal destekler terapi sürecinde danışanları güçlendirmek adına kullanılacak en önemli kaynaklardan biri olsa da; objektif, etik, eğitimli ve profesyonel bir terapist yaklaşımının yerini tutamaz. Ayrıca arkadaşlarla yapılan görüşmelerde sorunlarınızın kökenini oluşturan yaşantılar ve onlar ile ilgili düşünce, duygu, duyum ve davranış kalıplarınız bilinçli ya da bilinç altı süreçler ile sansürlenir. Sansürlenmediği durumlarda ise, arkadaşlarınız psikolog olsalar dahi, sizin terapistiniz olmadıkları için gerekli profesyonel müdahaleleri yapamazlar. Bu nedenle de arkadaş paylaşımlarında anlık rahatlamalar dışında genellikle kalıcı iyileşmeden söz edemeyiz.
Mit: Birinin terapi alması onun güçsüz olduğunu gösterir.
Gerçek: Birinin terapi alması onun sorunlarıyla baş edemediğini ve güçsüz olduğunu göstermez. Terapi alan insanların çoğu terapiye başlamadan önce de sorunlarıyla baş edebiliyorlardı. Ancak bazen sorunla baş etme yöntemleri de sorun haline dönüşebiliyor ve bir noktadan sonra objektif bir yaklaşım ile yeni ve işlevsel baş etme yöntemleri geliştirmek hayat kalitesini arttırıyor. Ayrıca şunu da unutmamak gerekiyor. Kimse bilmediği ya da geliştirmek istediği bir konu ile ilgili kursa gittiğinde zayıf olarak nitelendirilmiyor. Benzer şekilde hastayken doktora gittiğimizde kimse bunu baş edememezlik ve güçsüzlük olarak görmüyor. Ruh sağlığı için de aynı durum geçerli. Değişmeyi, iyileşmeyi istemek ve bunun için harekete geçmek atılabilecek en güçlü adımlardan biridir.
Mit: Geçmişle ilgili yapılabilecek hiçbir şey yok
Gerçek: Geçmiş yaşantıların değiştirilemeyeceği bir gerçek. Ancak geçmiş yaşantıların zihnimizde ve bedenimizde nasıl kodlandığını ve onların bizde yarattığı hisleri değiştirmemiz mümkün. Şimdiye ya da geleceğe ne kadar odaklanmaya çalışırsak çalışalım geçmişin izleri tüm hayatımızı, aldığımız kararları, olaylar karşısındaki "bilinçli" ya da refleksif tepkilerimizi etkiliyor. Danışanlar terapi sürecinde geçmişte yara aldıkları zamanlardaki duygu, düşünce ve duyumlarını fark ederek yeniden inşa etme ve anlamlandırma sürecine girerler ve o yaşantılar artık sıradan birer anıya dönüşerek onları etkilememeye başlar.
Mit: Terapi acı verici sorunları daha da kötü yapar.
Gerçek: Evet, terapide bazen geçmişe gideceksiniz ve hiç hatırlamadığınız ya da hatırlamak istemediğiniz negatif yaşantıları hatırlamaya başalayacaksınız. Bu nedenle, bazen terapi seanslarından çıktığınızsa kendinizi, şaşkın, çökkün ya da yorgun hissedebilirsiniz. Bu kulağa çok ürkütücü ve saçma gelebilir. "İyi hissetmeye gittiğim bir yerden neden kötü hissederek çıkıyorum?" diye düşünebilirsiniz. Ama endişelenmeyin. İyi terapistler danışanlarına acı verici deneyimler ile baş edebilmelerine yardımcı olacak yöntem ve teknikler öğretecek ve destek olacaklardır. Uzun vadeli iyileşmeler için kısa süreli rahatsızlıklarla yüzleşmek gereklidir. Tıpkı bir bahar temizliği gibi. Terapide kıyıda köşede kalmış, eskimiş, kirlenmiş ne varsa bulup, bazen temizleyip yeniden kullanmayı bazen de tamamen kurtulmayı deneyimleriz. Temizliğin bir aşamasında ortalıktaki dağınıklık çok sinir bozucu olabilir. Ama biraz sabredip çalıştıktan sonra ortaya çıkan yeni görüntü size çok daha iyi gelecektir.
Mit: "Ben böyleyim değişemem."
Bu ifade insanların asla değişemeyecekleri varsayımının yansımasıdır. Ancak, basitçe etrafınıza baktığınızda bunun doğru olmadığını fark edebilirsiniz. İnsanlar her an değişir; çünkü herşey, her an değişime uğrar ve bizler ona adapte olmaya çalışırız. Bunu da kendimizi değiştirerek yaparız. Terapide amaç hiçbir zaman karakteri tamamen değiştirmek değildir. Karekterin kendini ortaya koyuş şekillerinde danışanı rahatsız eden şeyleri değiştirmektir. Örneğin; içedönük mizaçlı birinin karakterini tamamen değiştimeye çalışmak gereksiz ve imkansızdır. Fakat içedönük yapıdaki biri bir yandan kitabıyla baş başa kalıp yalnız vakit geçirmekten hoşlanmaya devam ederken, istediği zamanlarda rahatça başkalarıyla sosyalleşebilme becerilerine de sahip olabilir.
Mit: Terapi işe yaramıyor.
Gerçek: Terapi işe yarıyor. Bilimsel çalışmalar tutarlı bir şekilde terapinin kaygı, depresyon, OKB, fobi, panik bozukluk, öfke, dürtü kontrol ve konsantrasyon sorunları, gibi alanlarda en az ilaç teravisi kadar -hatta bazı durumlarda ilaç tedavisinden çok daha fazla- işe yaradığını ortaya koyuyor.
Terapi ne zaman işe yaramaz? Eğer haftalık seanslarınıza düzenli olarak devam etmezseniz, eğer seanslar arasında önerilen görevleri yerine getirmezseniz, eğer terapistinize açık ve dürüst bir şekilde bilgi vermezseniz, eğer değişmek için hazır ve kararlı değilseniz ve başkalarının zoruyla terapiye gidiyorsanız iyileşme süreciniz beklenenden uzun sürer. Danışanlar bu durumu terapinin işe yaramaması şeklinde tanımlarlar.

Korku zihin katilidir. Korkumla yüzleşeceğim ve onun içimden, üzerimden geçmesine izin vereceğim. Ve beni geçtiği zaman dönüp korkumun yoluna bakacağım. Korkunun geçip gittiği yerde hiçbir şey kalmayacaktır. Sadece BEN kalacağım.